30 Ocak 2009 Cuma

Meşale

Tahtakale'de: 1.8 lira
Maç günü stad çevresinde: 5 lira
Çeşitleri: Denizci ve Çin malı
Cezası: 6 ay giriş yasağı ve 1.600 lira
Cabası: Sırtta 3-5 tane cop izi ve üstteki kıyafetta yanıklar

Bayrak Adamlar #1

1. Diego Maradona Boca Juniors

UEFA 2009 Finali Taraftar Alanları


Kalamış Parkı, maraton ve telsim üçlüsünü alan takım finali kazanır bunu bilir bunu söylerim.

UEFA abi bi' şey desene şuna


Forza'dan akıl dolu bi' hareket gelmiş(!) Sivas maçında "Kahrolsun İsrail, O. Balili" diye bağıran Galatasaray faşistlerini UEFA'ya şikayet edicekmiş.

Her iki tarafı da takdire şayan olarak nitelendirip başarılarının devamını diliyoruz.

Ayrıca ekleyelim Beşiktaş taraftarının İnönü'de "Sivaslı ayılar İstanbul'da ne arar" diye bağırdığı günleride hafızalarda.

-Ama Eto'o...

29 Ocak 2009 Perşembe

11'e 11 Langırt

Nicola Anelka #39

Stephan Appiah #4


Harbiden 10 numara adamdı. Denizli'de ağladı, Cimbom'a koydu, Schalke'ye son dakika attı, yeri geldi rakibe kafa attı. Şimdi o pankartın resmini bulamadım fakat Denizli'de kaçan şampiyonluktan sonra KFY cadde'de "11 tane ruh istiyoruz" yazısı ve Appiah'ın resmi bulunan bi' pankart asmıştı.

Bunlardan sonra da ameliyata yurtdışına yollandı hemde 3-4 ay sürmüştü bu ameliyat olayı pek tabiki her şeyi de takım karşılamıştı fakat ondan sonra klüp içinde neler döndüyse Appiah Fenerbahçe'ye küstürülmüştü veya yattığı yerden para indirmeye çalışıyordu. Benim aklıma direk olarak ilk seçenek geliyor çünkü şu anki yönetimin oyunculara karşı vefasızlığı gözler önünde. Appiah da kendini haklı görerek klübe karşı dava açtı ama şemsiye yön değiştirdi ve açılmadı. Klübün açıkladığına göre kendisi 2.281.915 Euro haksız fesih tazminatı ödeyecekmiş.

İçimden bi' his de önümüzdeki sene Kezman'da da böyle bi' durum sözkonusu olacak gibime geliyor. Hadi hayırlısı.

Çok Sevdik Çok!

3-4 maç önce çıkan bi' besteydi fakat dün Bursa maçında beste tavan yaptı yanlış hatırlamıyorsam rahat 15 dakika söyledik bu besteyi, hakkaten güzel de beste ama Telekomünikasyon İletişim Bakanlığı sağolsun bloga video ekleyemiyoruz. Sözler aşağıda buyrun bu da facebook'taki yalnız Trabzon maçındaki.

http://www.facebook.com/video/video.php?v=64287690041

Kanarya biz hayata seninle geldik,
her zaman hep seninleydik,
seni canımızdan bile çok sevdik çok...

27 Ocak 2009 Salı

Anket Sabancı'daki Fenerbahçelilerin Taraftar Profili

Buaralar bolca yapılan taraftar anketlerini bi' de bizim okulda yapalım dedik. E tabi bloggerdaki imkanlar sınırlı doğal olarak ayrıntılı bi' anket düzenleyemedik. Sık sık maçlara gelen öğrenciler bu tip anketleri tez olarak hocalarına sunuyor hatta yanlış hatırlamıyorsam Antalya maçından önce Aras kargonun oralarda bi' arkadaş bu işle uğraşıyordu, öğrenci halinden de anladığımızdan doldurduk 20-30 tane.

Gelelim bizim okuldaki sonuçlara. İlk olarak "Shuttle'da bağırırım/bağırmam" seçeneğinden çıkan sonuç gösteriyorki maç günü kaldırılan shuttlelar daha çok maça beraber gidelim, dönelim, kaynaşalım, arkadaş olalım olarak değil ulaşım aracı olarak görülüyor.

İlk seçeneğin aksine ikinci olan "Shuttle yan yolda dursa da iki bira alsak/almasak" seçeneği adeta gözlerimizi yaşarttı. Bu sene kaldırılan ilk shuttleda biz de dumur olmuştuk. Geçen sene kaldıralan shuttlelarda yanyoldaki tekelde 3 bilemedin 4 kişi inerdi fakat bu sene tüm otobüs boşalıyor tekel yağmalanıyor.

Üçüncü seçenek ise resmen "Sakın potansiyele aldırıp da hep beraber bi' organizasyon yapmaya çalışmayın gelmeyiz en fazla newse link atılırız laptoplarımızın başından organizasyona katılırız." diyor.

Velhasıl kelam bu anketler göz önüne alınacak ve istekler gerçekleşecek.

Büyükşehir Belediye çalışıyor.

26 Ocak 2009 Pazartesi

YASAK BÖLGE

Evet, yine olan oldu ve Trabzon maçında taraftar yine birbirine girdi. Tribün liderimizin (Sefa Kalya) haksız cezasının mahkeme kararıyla kalkmasının ardından Trabzon maçında tekrar tribünde yerini aldı. Bi anda hareketlenen ve yükselen tezahuratlardan anladıkki reis geri gelmişti. Ancak ne olduysa bundan 10 dakka sonra oldu. İsmi herkesçe malum olan şahısın talimatları doğrultusunda Sefa Kalya E blok koridoruna çağırılmış ve gözaltına alınmıştır. Türkiye'nin yüksek mahkemelerince verilmiş bir karara dışardan bir müdahale olduğu akıllara gelmektedir. Bu dakkadan itibaren abilerinin haksız yere gözaltına alınan Genç Fenerbahçeliler haklı olarak tepkilerini vermişler ve tezahuratlarla da bunu dile getirmişlerdir. Ancak diğer taraftan maç boyunca sadece sarı-lacivert çeken seyirci! topluluğu Genç Fenerbahçeliler'e tepki koymuş sanki onlar Fenerbahçeli değillermiş gibi tezahuratlarda bulunmuşlardır. Bu durum ortalığı germiş ve istenmeyen olaylar çıkmıştır. Şükrü Saraçoğlu'nu adeta bir tiyatro sahnesine çeviren, taraftarı birbirine düşüren yönetimi ve başkanı (?) gerçek işleriyle uğraşmaya davet ediyoruz. Genç Fenerbahçelilerin bu haklı mücadelesinde her zaman arkasında olduğumuzu bildiriyoruz ...

not: resim www.kfy96.com sitesinden alıntıdır.

25 Ocak 2009 Pazar

Karakartal

24 Ocak 2009 Cumartesi

Fenerbahçe Beanie



Fenerium'unki resimde kukuleta gibi gözüküyor ama kafaya takıldığında alttaki beanie gibi duruyor. Fenerium'dan güzel ataklar geliyor, devamını bekleriz.

Münferit Taraftar


Resime tıkladıktan sonra resmi daha ayrıntılı bi' şekilde inceleyebilirsiniz. Foto.da daha çok kırk yılda bi' maça gelen taraftarlar var. Nuri abi ise onları çoşturmaya çalışıyor. Benim en çok gözüme çarpan ise fotografın sol üstünde yer alan başörtülü, kısa boylu, kilolu ideal bi' annane ve babane olan teyzem ayağa kalkmış zıplıyor, alkışlıyor büyük ihtimalle de bestenin laylay'lı kısmına katılıyor. Onun dışında sağ altta yer alan 5-10 yaş grubu ve orta yaşlı işten çıkıp gelmiş bayanlar ve baylar.

Fotograf Burhan Felek'ten fakat hangi maç hatırlamıyorum.

Adriana Lima

Biz insansak sen nesin, sen insansan biz neyik ?

Haftasonu için TV programı, Cumartesi 16:00 Sabancı FBTV'de, Pazar 20:00 Adriana Lima Show TV'de. Staddaki scoreboardların birinden Show TV'yi açsın o dj.

22 Ocak 2009 Perşembe

Takım otobüsü

Muhtemelen 60'lardan ve 70'lerden bi' fotograf. Amatör ruhun Allah'ınu görüyoruz.

Green Street Hooligans 2

Yanlış anlaşılmasın resim serinin başlangıç filmindeki ilk kavgadan önceki " atar, gider" sahnesi. Serinin ikinci filminde resimde en sağda bulunan Ross McCall nam-ı diğer Dave oynuyor. Kendileri ilk filmde o kadar ön planda olmayan bir karakterdi fakat firm'in baş adamlarındandı.
İlk filmde izleyeni moda sokan, montun fermuarının nefes alamamacasına kadar yukarıya çektiren, elleri ceplerden çıkarttırmayan özendirme duygusu 2. filmin trailerında pek yok gibi.

Ayrıca en güzel holigan filmi buydu lan dediğimiz Green Street filmi de diğerleri gibi kendini bozuyor. Football Factory'de ve The Cass'te de görebileceğimiz gibi holiganlar ilk olarak maçlara gider ardından iyice piştikten sonra da mafyalığa doğru adım atarlar. Bu filmde de Dave büyük ihtimal bi' holiganlık suçundan içeriye giriyor ve sanırsam içerdeki dazlaklarla kapışmaya başlıyor. Halbuki ilk filme bakarsak en akıllı uslu adam da Dave idi takım elbisesini giyer işe gider işten sonra da bi' iki bira çakar maçına giderdi. Bunun dışında diğer ana karakterlerin bu filmde olmaması da insanı biraz üzüyor.

Daha fazla uzatmıyım, buyrun bu da filmin trailerı;

UEFA Finali

Türk izleyicilere ayrılan biletlere başvuru süresi yarın bitiyor. Biz de bi' kaç saat önce başvurumuzu yaptık ve beklemeye koyulduk.

İşin ilginç yanı böyle önemli bi' organizasyonda biletler için 14 milyon nüfuslu İstanbul'da 9000 civarında insanın başvurması. Bu sayı ilk hafta 5000 civarıydı fakat daha sonra ilk haftaki gibi dadanma olmadığından dolayı 9000'de kalmış başvuru talebi. Bu da herhalde ülkemizde futbol taraftarlığından daha çok takım taraftarlığı ön planda keza Kadıköy'deki, Sami Yen'deki ve İnönü'deki toplam kombine sayısına bakacak olursak bu sayıyı 2-3 defa katlar.

Efsane Maraton'dan alınan son bilgiye göre de finalde oynayacak takımların taraftarları Kadıköy civarında farklı yerlerde konuşlanacaklar. Bir takım Kalamış Parkı'nda kurulacak bir alanda, diğer takımda iskelenin orada maç önce piizlencekmiş. Şahsi tercihim bizim de yaptığımız gibi Kalamış'ta piizlencek takım olacak. Yalnız altıyoldan yapılacak bi' toplu yürüyüşte insanı cezbediyor.

Neyse fazla havalara girmeyelim daha biletin çıkıp çıkmayacağı malum değil, bakalım hayırlısı.

21 Ocak 2009 Çarşamba

Sultan'lar Final Four'da



Ümit Özat'ın deyimiyle Spartak'ta 3-1 lik setlerle yenildiğimiz Spartak OMSK karşısında sultanlarımız büyük bir hırsla Burhan Felek'te 3-0'lık ezici bir skorla galip gelerek Rus bağyanları evine yolcu etti.

Seviyorum seni Valeriya!

20 Ocak 2009 Salı

Asr-ı Fener

1907 derneğinin satışa sunduğu bu kitapta herkes tarafından bilinen "Biz kurtuluş zamanında cephane taşırdık, harrington'ı kaldırdık, Atatürk bizim klübü ziyaret etti." gibi klişe bi tarihten öte bilgileri belgelerle destekleyen bi' içerik var. www.antu.com 'da ayrıntılı bi' özet geçmişler dileyenler ordan okuyabilir.

Haberi gördüğüm gibi "alalım lan bundan" dediğim bu kitabın değeri de 2500 euro'ymuş, vay anasını dedik tabi birden. Ayrıca 1'den 2007'ye kadar sıralanan bu özel serinin 1 ve 1907 olanlarını Mustafa Koç'la Roberto Carlos açık artırma sonucu almış. Onlarda herhalde kafadan 10'ar bin euro fişeklemiştir.

Kaka Milan'da kaldı

Milan'da bolca bulunan bayrak adamlardan biri satılmaya kalkılsa bile taraftarın nasıl tepkiler verdiğini gördük. 1000 kişi klübe yürüdüler, stadda pankartlar astılar ve Kaka için bi' dünya tezahurat yaptılar.

Bi' de bize bakalım vefasızlığı klüp içinde diz boyuna ulaştıran yönetim Tuncay gidince arkasından konuşmaya başladı keza Tuncay'ın da yönetimden şikayeti vardı ki "O klüpten birileri gidince ben o klübe geri döneceğim." gibisinden bir şeyler söylemişti gazetelere.

Bunun yanında bi' de GS'den ve BJK'den gelen oyunculara başkan tarafından oğlum diye hitap edilmeye başlandı. Merak ediyorum Tuncay'ın ne günahı vardıki ona oğlum denmedi ve kollanmadı. Emre'nin sözleşmesinin bitmesine yakın da antu taraftarları ve başkan yalakaları eminimki Emre'yi takımda tutmalıyız diyecek ama Semih için böyle bi' durum olduğunda da "aman forvet mi yok denir?" ne de olsa adam magazinsel, sosyetik bi' adam değil.

Bu dediklerime karşılık insanların aklına Alex gelebilir. Boru değil yönetim güzel iş yaptı ama kötü giden bi' sezonda (öyle olmasa bile medyanın bu şekilde lanse etmesinden) bir de Alex'i kaybetseydik maraton alt ve fenerium alt profilindeki taraftar mızmızlanabilirdi.

Umuyorumki biz de ne kadar yakın olmasa da Milan taraftarı gibi reflekslere ulaşabileceğiz.

Trabzon

Bir elimde ekmek,
bir elimde limon,
hamsiler nerede ,
haydi trabzon haydi trabzon...
(giren cimbombom'a, çıkan cimbombom'a...)

19 Ocak 2009 Pazartesi

FBTV çarşamba günü okulumuzda...

Geçen sene olduğu gibi bu sene de FBTV Sabancı Üniversitesi'ne geliyor. Program konseptinin geçen dönemle aynı olacağı program öğrencilerle genel kültür yönünde röportaj ve okulu tanıtım şeklinde olacak. Rahmetli Fenerbahçe asbaşkanı Sait Tandoğan'ın kızı Zeynep Tandoğan'ın sunduğu program Çarşamba günü saat 2 de başlayacak.

Espirili kişiliğiyle okulumuza renk katan Zeynep hanımı tekrar aramızda görmek bizleri sevindirdi açıkcası. SUFEB ahalisini çarşamba günü görmek dileğiyle ...

18 Ocak 2009 Pazar

Bu Hafta Nereye?

21 Ocak 2009 Çarşamba
Bayanlar Voleybol Avrupa Ligi
Fenerbahçe Acıbadem - Spartak OMS
Burhan Felek 50. Yıl S.S. / 19.00

23 Ocak 2009 Cuma
Bayanlar Basketbol Ligi
Botaş - Fenerbahçe
Atatürk S.S. / 15.00

25 Ocak 2009 Pazar
Turkcell Süper Ligi 17. Haftası
Fenerbahçe - Trabzonspor
Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı / 19.00

Anket "Bi' Dahaki Ürün?"

"Para kalmadı, yeter bu kadar ürün 13 (15%)"

Anketin sonuna öylesine eklenen "Para kalmadı, yeter bu kadar ürün" seçeneği görüldüğü üzere ne kadar Sabancı'da okusak da öğrenci milletinin halini gözler önüne sürüyor. 82 oy kullanılan ankette %15 oy olarak barajı geçen e seçeneği öğrencinin vahim durumunu gözler önüne sürüyor.

Diğer seçeneklerde ise 39 oyla en öne çıkan t-shirt kuvvetle ihtimal nisan ayında çıkacaktır ve ücreti 10 lira olacaktır. Kayda değer bi' oy alan mont da gelecek senenin kışlık ürünü olabilir. Bu ikisi dışında da bere 9 ve şapka 1 oy olmak üzere toplam 10 oy aldılar, barajı geçemeyen bu ürünleri kaale bile almadan seneye montun yanında promoston olarak verebiliriz. Yalnız şapkaya tek oy atan kardeşimiz için tüm bloggerlar şahit olsun ki odama gelsin ben ona üstünde SUFEB ve adı olan özel bi' şapka çıkartcam.

3. ankette de SUFEB shuttleıyla okula giden taraftarın profilini ortaya çıkaracağız.

Oylamaya bekleriz...

Analiz Fenerbahçe-Eskişehir

"Analiz" etiketli seri yeni bi' seri olacak. Zaten işin futboluyla ilgili pazar ve pazartesi akşamları çoğu gereksiz olan bir çok "spor yazarı" yorumda bulunuyor. Biz de maçın biraz tribün kısmına bakalım.

Eskişehşir'den İstanbul'a kadar camsız otobüslerle dönmemizi sağlayan Eskişehir taraftarı bu maça 1 veya bilemedin 2 otobüsle geldi. Yer yer ilk 15 dakika seslerini duyurmaya çalıştılar fakat lig maçındaki olaylardan ötürü gaz olduğumuzdan tüm tribün hemen Es-es'lileri bastırdı.

Bizim tribünler ise ilk yarı o kadar iyi olmasa da ikinci yari baya bi aktifdik. Eski açığın başlattığı "sensiz hayat" bestesi ilk olarak a blok ve eski açık arasında söyleniyordu fakat daha sonra yapılan "hep beraber" nağmeleriyle 10 numara tribün oluştu tüm stadda. Bunun dışında da zaten maç boyunca pek kayda değer bi' atmosfer oluşmadı.

Ayrıca 70'den 80'e kadar da saha içindeki tüm futbolculara ve Aragones'e tezahuratlar yapıldı fakat dönüp de tek selam veren Gökhan Gönül oldu bi' de maçtan sonra Alex'in tüm takımı toplayıp tribüne çağırırken Lugano'nun el kol sallayarak içeri gitmesi bu gözlerden kaçmadı.

Amigo Nuri'nin nostalji özlemi de "hani o, bizi gördüğü zaman, avaz avaz sesimiz" besteleriyle az da olsa giderildi. Gençlik'in Amigo Nuri için yaptığı yeni beste de tüm tayfayı kopardı. Akıllara zararsın Nuri abi :)

Trabzon maçına daha uzun bi' başlık açmak ümidiyle "Analiz" serisine veda ediyoruz.

Ciao

17 Ocak 2009 Cumartesi

Topçu madeni Sakarya



Sakarya'ya maden kelimesini kullanmak için Sakarya'dan çıkıpta sadece Fenerbahçe'ye gelenler topçular yeter de artar bile.

Genelde bu tip transferler gerçekleşmeden önce "değerli" Türk medyası bu topçuların foto.larını bulur, photoshop'u dayar FB'li, GS'li, BJK'li yapar ve kimin daha çok para vereceğini yazar keza Tuncay'da da böyle olmuştu ve kapmıştık kendisini. Yalnız Onur ve Furkan'da bu tip haberler çıkmamıştı ve yönetim sessiz sedasız bu transferleri halletmişti, zaten transferlerin sessiz sedasız gerçekleşmesinden dolayı da medya pek ilgi göstermedi bu transferlere.

Daldan dala olcak ama değineceğim bir diğer husus da Onur'un basın toplantısındaki hali "Bu yaşta Fenerbahçe benle kontrat imzaladı, üstüne bi' de basın toplantısı düzenledi, akıllı olun lan!" duruşu var.

Sadece bana mı öyle geldi, bilemiyeceğim ama değinemeden geçemedim. İnşallah Tuncay gibi formanın hakkını verirler, tek temennimiz o.

16 Ocak 2009 Cuma

Ezeli Rekabette 100. yıl Fenerbahçe-Galatasaray


Asırlık ezeli rekabet!Türk sporunun en köklü kulüplerinden Galatasaray ile Fenerbahçe arasındaki ezeli rekabet yarın 100. yıldönümünü kutlayacak. 1905 yılında kurulan Galatasaray Kulübü ile 1907 yılında kurulan Fenerbahçe Kulübü, futbol branşında ilk kez, bundan tam 100 yıl önce, 17 Ocak 1909 tarihinde karşı karşıya geldi. Şimdiki Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı'nın bulunduğu ve ''Papazın Çayırı'' olarak adlandırılan yerde yapılan ezeli rekabet tarihindeki ilk maçı Galatasaray 2-0 kazandı. -REKABETTE FENERBAHÇE ÖNDE- 100 yıla ulaşan ezeli rekabette, galibiyetlerde ve gol sayısında Fenerbahçe'nin üstünlüğü göze çarpıyor. Fenerbahçe ile Galatasaray futbol takımları, şimdiye dek resmi ve özel toplam 361 kez karşı karşıya geldi. Sarı-lacivertliler, geride kalan maçlardan 136'sını kazanırken, sarı-kırmızılı ekip bu süre içinde 116 kez galip geldi. Ezeli rakipler 109 maçta ise eşitliği bozamadı. ''Sarı Kanaryalar''ın attığı toplam 507 gole, ''Cim Bom'' 462 golle karşılık verdi. -LİGDE 101 KEZ KARŞILAŞTILAR- Fenerbahçe ile Galatasaray, 51. sezonunu geçiren lig tarihinde şimdiye dek 101 kez karşı karşıya geldi. Genel toplamdaki üstünlüğünü lig maçlarına da yansıtan Fenerbahçe, ezeli rakibine galibiyet sayısında 41-29 üstünlük kurdu. Ligdeki 31 maç da berabere sonuçlandı. Lig maçlarında sarı-lacivertlilerin attığı 132 gole, sarı-kırmızılılar 101 golle karşılık verebildi.
Tribündergi'den ...

15 Ocak 2009 Perşembe

Delikanlı krampon


Pembe krampon! Futbolsever formaya da takılır, futbolcunun saçına da, kramponuna da. Son yıllarda devam eden şık ve renkli krampon furyasına firmaların katkıları sürüyor. Bunlardan sonuncusu Nike'in yeni kramponu Mercurial Rosa. Pembe renkli olması sebebiyle büyük yankı uyandıran kramponun ilk kullanıcısı ise Arsenal'in genç yeteneği Nicklas Bendtner. Türkiye'de de Baros giyiyormuş... tercih meselesi

14 Ocak 2009 Çarşamba

Çıldırt Bizi Ekşi!



Finallerin yoğunluğundan ve kazada SUFEB YK arabasını pert ettiğimizden dolayı maça gidemedik. Gidenlerin anlattığına göre az sayıda taraftarla baya bi' çıldırılmış ve takıma gerekli destek verilmiş. Takım da bu sefer başımızı öne eğdirmeyip son sette Sofia'ya adeta koymuştur. Resmi sitedeki ve GFB'nin sitesindeki foto.larda da görebileceğimiz gibi voleybolculardaki hırs apaçık ortada özellikle Ekşi'deki keza taraftardakide. Galiba amatörü de biraz bu yüzden seviyoruz.

Şampiyonlar liginde ilk defa üst tura çıkan takımımızın kupayı kaldırması dileğiyle, çıldırt bizi Ekşi.

Olaylı Eskişehir Deplasmanı

Uzun ama cidden okunası yazı. Canadian abimizden alıntı.

"Fenerbahçe'nin 5 kupayı birden kazandığı yılda, semtin Kalamış apartmanında dünyaya gelmiş olmam, nüfus cüzdanımın köy-mahalle kısmında FENERBAHÇE yazması rahmetli İslam ÇUPİ'nin dediği gibi bir ilahi tesadüf müdür, yoksa bir büyük nimet mi? Bilinmez...Ama semtte doğup da başka takım tutmak ne mümkün !


Çocukluk yıllarımız Fenerbahçe' mden uzak ve Hürriyet gazetesinin Avrupa baskısının zamanında gelmesine bağlı olarak ve babadan bolca dinlediğimiz Fenerbahçe hikayeleriyle geçti doğal olarak. Hiç görmediğimiz, posterlerden aşık olduğumuz takımdı Fenerbahçe...Rahmetli Yılmaz Şen'in göt stoplarıyla rakip tribünleri çıldırtmasını, Can Bartu'nun ezeli rakip sağbekine attığı bacak arasından sonra geçmeyip rakibin dönmesini beklemesini ve sonra bir bacak arası daha atıp, adamın suratına bakarak kasıtlı olarak topu taca atmasını dinledik yıllarca. Görmeden aşık olduk sana Fenerbahçe'm... Mayıs aylarında aile doktorumuz Holtsman'dan bir mazeret izni ayarlayıp seni seyretmeye geldiğim 2-3 maçı nasıl unuturum?

Gurbet yılları bitip 1983'te yurda döndüğümüzde, yarım yamalak Türkçe'mizle yol yordam bilmeyiz düşüncesiyle, elimizden tutmasa da babamız getirdi ilk adam gibi maçına beni... Dün gibi aklımdadır o gün. Kapalı tribünde saatler süren kuyruk, bolca itiş kakış ve nihayet canımız çıkarak kendimizi içeri atış... Çokları gibi açık tribünde başlamadı benim taraftarlığım. Direkt kapalıdan girdik olaya. 1-2 defa daha babamızla geldikten sonra, artık yol yordam öğrendiğimize kanaat getirilince, kendim gelmeye başladım. İlk dönemler çoklarına komik gelen aksanımdan dolayı çok çabuk arkadaş buldum tribünlerimizde. Hala görüştüğüm kadim dostlarımı buldum kapalıda. Kimine göre acınacak, kimine göre gururlanılacak bir olay. Ben ikincisini tercih ettim hep. Sonraları biraz palazlanınca deplasmanlara da gitmeye başladım. İlk deplasmanım en ilginci ve olaylısı oldu : Eskişehir... Bugün hala dillere destan olan müthiş cenk...

Sabahın erken saatlerinde 9-10 otobüs ulaşmıştık Eskişehir'e. Uzun süren yada bize çok uzun gelen yolculuktan sonra şehre iner inmez tezahürata başlamıştık. Biraz zaman geçtikten sonra üzerimize taşlar gelmeye başladı. Ama çok abartı değildi. Birkaç dakika geçtikten sonra ise inanın gökyüzünü görmek mümkün değildi. Taş deyip sizi de yanıltmayayım. Hepsi kaya büyüklüğündeydi. Epeyi bir panik oldu taşların bazıları isabetli olunca. İstanbul derbilerinde de taşlama olurdu ama bu kadar uzun süreli ve aralıksız değil. Otobüslerin arkasına saklandık mecburen. Eninde sonunda tükenecekti taşlar.

Nihayet taşların şiddeti azalınca ortaya çıktık. Eskişehir'lilerde artık görülebilir mesafedeydi ve hava iyice aydınlanmıştı. İstanbul'da olsak herkes bir sefer önceden rakibini yada intikam alması gerekeni bilirdi. Yahut kime dokunulamayacağını... Ama burada böyle bir durum mevzu bahis değildi. Kimseyi tanımıyorduk. Es-eslilerden gelen taşları iade ettikten sonra kendini müdafaa için teçhizat çıkarmaya başladı.

Rakiple aramızda uzak sayılabilecek mesafe karşılıklı olarak kapatıldı ve cenk başladı. Ben önceleri çok gerilerde kaldım. Bunun sebebi bilinmezliğin verdiği korku sanırım bugün geriye dönüp baktığımda. Kaçmam gerekse nereye kaçacağımı bilmiyorum. Saklanacak yer arasam nereyi bulacağım...Neticede şehrimiz değil.

Açıkcası bilinmez bir yerde bir an evvel bitsin diye içimden geçiriyorum , yalan yok. Amaaa ne zaman ki çok sevdiğim bir arkadaşım yaralandı tüm bu düşünceler aklımdan uçtu gitti. İstanbul'da olduğu gibi davranmaya başladım. Hani, kaybedecek bir şeyi olmayan insanlar gibi...

Bir ara taarruza kalktı bizimkiler. O dakikaya dek ortada geçen cenk bir anda lehimize döndü. Eskişehirliler çekilmek zorunda kaldı. Tam o esnada jandarma geldi. Cemse cemse asker indi ortalığa. Ve başladı bize copla dalmaya. İnanın eskişehirli size o kadar vuramaz yani. Bazen arkadaşlarla konuşuyoruz "ilk copu ne zaman yedin?" falan diye herkes bir şey anlatıyor. Ben çok cop yedim ama eskişehir'deki eğer copsa diğer hepsi hiçbir şey değildi. Bizden çok bayılan oldu dayaktan. O sırada etrafta tek bir eskişehir'li kalmamıştı. Akabinde polisler geldi. Etrafta bulunan ne kadar adam varsa ( bunların hepsi fenerli oluyor haliyle ) başladı hem coplamaya hem de otobüslere tıkmaya. Bende jandarmanın tekinden öyle sağlam 4-5 cop yemişim ki bacağıma yerden kalkamıyorum. Birde üstüne polisten aynı bacağa tekme yiyince gözümden yaş geldi. En az 150 kişi içeri aldılar bizi. Kafası patlayanları hastaneye bile götürmediler. Biz kodeste tampon yaptık birbirimize ! Tüm ambülanslar eskişehir' lileri taşıdı. Zaten onlardan içeride 3-5 kişi vardı. 1 saat kalmadan da hepsi ellerini kollarını sallayarak çıktı, gitti.

İçerisi kan kokusundan berbat haldeydi. Çoğumuz es-eslilerden değil jandarmadan yaralandık. Ne tıbbi bakım ne bir şey. Maça giremeyeceğimizi çözmüştük. Ama hakkımızda dava açıldı. Yönetim bizi anarşist ilan etmiş üstüne birde ! Onlardan habersiz gitmişiz, biz fenerli falanda değilmişiz ! Anarşistmişiz !Vay be...

Eve çürük bir bacakla ama daha kötüsü terkedilmişlik duygusuyla döndüm. Sahipsiz kalmanın ne olduğunu bildiğini zannedenler inanın bilmiyorlar. Biz maalesef öğrendik.

Yağmur çamur demedik
Her maçına geldik senin
Es-eslerde yalnız kaldık
Helal olsun Tahsin Kaya
Biz mahpusta yatarken,
Sen nerdeydin Tahsin Kaya...

O maç benim yaşadıklarım içinde tektir. İstanbul'da da çok kavgaya girmiştim o güne dek. Ancak neredeyse topyekün bir kente karşı hiç savaşmamıştım. Üstelik tanımadığın bir kentte. O güne dek karşımızda 300-400 beşiktaşlı çıkardı. Galatasaraylı daha da az. Hakkını teslim etmek lazım es-es çok sağlam çıktı karşımıza. Sadece sağlam değil sayıca da epeyi fazla. Ama mahçup olmadık. Kora kor, göğüs göğüse çarpışma oldu. Eğer mutlaka bir galip lazımsa bizdik. İstanbul'da bunun onda biri bile olmazdı. Gece bir sen kovalarsın bir karşıdakiler. Herhangi bir taraftan çok zaiyat verilirse dellenilir belki bu kadar olmasa bile girişilirdi. Es-es maçı tribünde ilktir ve hala tektir her bakımdan. Sonraki haftalarda sakarya'da polis ve az sayıdaki taraftar bize saldırmaya kalınca " burayı es-es'ten beter ederiz" dediğimizde karşımızdakiler durmuştu. O kadar söyliyeyim, gerisini siz hesap edin."

Saygılarımla,

Canadian

Stencil #2


Fener'li yaptımmı vandalizm, Taksim'de gördümmü sanat olan şey.

13 Ocak 2009 Salı

Ayar Laflar #2

"Fenerbahçe büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğü, ne kupa büyüklüğüdür. Onun büyüklüğü başka bir büyüklüktür işte, adı konamaz."

İslam Çupi

"Boca es mi religion, Maradona es mi dios, La Bombanera es mi iglesia"
Dinim Boca, tanrım Maradona, mabedim La Bombanera

La Bombanera'nın girişindeki yazı


Semih Şentürk















İçimizden biri ...

Paf takımdan beri kadromuzun bir parçası o. Ne yedek kalmayı dert etti, ne de üstüne gelen eleştirileri. Alçakgönüllülüğü ve saygın tavırlarıyla da gönlümüzde taht kurdu. Ataşehir girişine yeni açılan Develi restaurantta samandıra personeline yemek vermiş kendisi. Tek tek ilgilenmiş bütün personelle. Vefa sahibi olmak böyle bişey olsa gerek. Bize ne demek düşer ki... Seviyoruz seni Semih Şentürk ...

Tattoo #1


Tablo niyetine resmen.

12 Ocak 2009 Pazartesi

Deplasman


Deplasman olayının vapurlusunu çok gördük de mübarek translantikle gidilenini ilk defa görüyoruz.

Selam olsun Yunanlara.

Kaptanlık Pazu Bandı



Bari Lefter, Can Bartu, Rıdvan, Ümit Özat görmeseydi bu adamın kaptan olduğunu.

11 Ocak 2009 Pazar

Abe bi' imza ya!

Her türlü yorum olur bu foto.ya.

aceto'dan alıntıdır.

Ayar laflar

"Tribünlerde sizin yerinizde olmak için sağ kolunu feda etmeye hazır binlerce insan var, çıkın onlar için oynayın."

Bill Nicholson 1960 ve 70'lerin efsanevi Tottenham Hotspur Menajeri

Bu Hafta Nereye?

14 Ocak 2009 Çarşamba
Erkekler Voleybol Avrupa Ligi
Fenerbahçe - CSKA Sofya
Burhan Felek 50. Yıl S.S. / 19.30

Bayanlar Voleybol Avrupa Ligi
Spartak OMS - Fenerbahçe Acıbadem
Athletic Complex of V.Bilinov / 19.00

15 Ocak 2009 Perşembe
Euroleague Erkekler Basketbol Ligi
Fenerbahçe Ülker - Lottomatica Roma
Abdi İpekçi S.S. / 21.15
Yayın: Spormax

17 Ocak 2009 Cumartesi
Bayanlar Basketbol Ligi
Bahçeşehir Burhaniye - Fenerbahçe
Burhaniye S.S. / 14.00

18 Ocak 2009 Pazar
Fortis Türkiye Kupası
Fenerbahçe - Eskişehirspor
Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı / 19.00

CK'dan güzel bi' foto

Seviyoruz sizleri!

SUFEB News'u Kaldırılsın mı?

Diğer takım taraftarlarıyla çıkan kavgalardan ötürü ve newsun düzensizliğinden dolayı kafamızda newsu kaldırma düşüncesi vardı fakat yapılan anket sonucu "hayır" seçeneğiyle "kaldırılmasın" 47 oyla başı çekti.

Anketlere katılan herkese teşekkürler!

Yeni anketimize bekleriz...

Stencil


"Acemice" diyelim.

SUFEB Hoodies #2


6 Ocak 2009 Salı

Futbola dair filmler

Green Street Hooligans: (Yönetmen: Lexi Alender) İlk filmde biraz iltimas geçtim. İtiraf edeyim bunu. En uzun uzun anlattığım film bu olacak sanırım. Bendeki yeri çok ayrıdır bu filmin.

Futbol filmleri dedik ama bu film daha çok taraftarlık, ve tribüncülük mefhumu üzerine.

Film, bayan bir yönetmen futbolu ve tribünü nasıl bu kadar iyi işlemiş sorusunu sordurtuyor adama önce. Hobbitliğinden tanıdığımız Elijah Wood var filmde, ve yine tanıdık bir isim olan Claire Forlani.

Elijah Wood bu filmde Amerika'daki okulundan şutlanmış (suçsuz olduğu halde) ve ablasının yanına, İngiltere'ye gelen oğlan kardeşi oynamaktadır. Futbol hakkında bir şey bilmemektedir. Sırf bununla kalsa iyi, bir de futbol kelimesi yerine, her Amerikalının yaptığı gibi "soccer" lafzını tercih etmektedir ki, bu durum İngiltere'de tanıştığı kitlenin hiç hoşuna gitmez.

Yumuşak başlı bir karakter olan elemanımız kendini bir anda West ham United'ın taraftar grubu olan GSE'nin (Green Street Elite) içinde bulur. Taraftar grubuyla maça gitmeye, deplasman yapmaya ve şiddete meyletmeye başlar.

Onun bu halleri, insanın içinde biriken ve kişinin otokontrolü sayesinde gizleyebildiği şiddet eğilimini, ortama göre dışa vurabileceğini ve tabir-i caizse holigan olabileceğini gösterir.

Film boyunca güzel marşlar dinleyebilir, kullanılan aksanı yer yer anlayamadığınız için kafayı yiyebilirsiniz. West Ham-Millwall rekabetine farklı bir açıdan bakmayı becermiş olan bu filmi, ne yapıp edip izlemelisiniz diyelim.. Ve mümkünse orjinal dilinde izleyin. Dublaj rezaletine katlanmayın..

Şunu da söylemekte fayda görüyorum; bu filmin, benim gibi manyak bünyelerde bazen aşırı derecede gaza gelme, eller cepte, fermuar çeneye kadar çekili vaziyette dolaşma gibi egzantrik tribüncü vaziyetlerine bürünmek gibi yan etkileri var. Söylemedi demeyin sonrandan..

Fever Pitch: (Yönetmen: David Evans) Ünlü yazar Nick Hornby'nin eserinden uyarlanan bir filmdir. Hayatım futbol diyen herkesin izlemesi tavsiye edilir.

El Portero: (Yönetmen: Gonzalo Suarez) Türkçesi kaleci. Carmelo Gomez oynuyor. Vasatın altında bir filmdir.

Bloomfield: (Yönetmen: Richard Haris) Kariyerinin sonuna gelmiş bir futbolcunun hikayesi..

Bend it Like Beckham: (Yönetmen: Gurinder Chadha) Aklımda daha çok Keira Knightley'nin oynadığı film olarak kalacaktır bu film. Hayatımın Çalımı adıyla gösterime girmiştir ülkemizde.

My Name is Joe: (Yönetmen: Ken Loach) Bu filmle ilgili en güzel yorumu Uçan Hollandalı blogunda yapmıştı. Ondan esinlenmiş gibi olacağım ama hakkaten de sadece giriş sahnesi için bile izlenir bu film diyeyim.

Best: (Yönetmen: Mary McGuckian) Sadece George Best demek yeterlidir herhalde.

Two Half Times In Hell: (Yönetmen: Zoltan Fabri) Pele'nin oynadığı Zafere Kaçış filmi, bu filmin yeniden yapımıdır..

Taçsız Kral: (Yönetmen:Atıf Yılmaz) Unutulmaz futbolcu Metin Oktay'ın filmi. Bu filmde Gönül Yazar, Ajda Pekkan gibi ünlü isimlerin yer almasını yönetmene mi, yoksa Metin Oktay efsanesine mi borçluyuz..bilemeyeceğim..

Futboliye: (Yönetmen: Osman Seden) Filmi bilmeyen yoktur herhalde. Osman Seden garip bir yönetmendir. Yönettiği her filmde en az birkaç saniye göründüğü roller verir kendi kendine. Aklıma gelmişken, bunu da söyleyeyim dedim..

There's Only One Jimmy Grimble: (Yönetmen: John Hay) John Hay imzalı bir film. Sihirli Kramponlar adıyla ararsanız, daha kolay bulursunuz.

HillsBorough: (Yönetmen: Charles McDougall)Liverpool-Nottingham Forest F.A. Cup yarı final maçında meydana gelen ve 95 kişinin ezilerek öldüğü faciayı ele alan filmdir.

Shaolin Soccer: (Yönetmen: Stephen Chow) Hemen hemen herkese "Tsubasa"yı hatırlatan bu filmi gülmek için izleyebilirsiniz elbette.

The Football Factory: (Yönetmen:Nick Love) Yine bir tribün filmi. Meraklısının kaçırmaması gerekir. Green Street Hooligans filmiyle kıyaslanır hep..ama bence gerek yoktur. İkisi de çok güzel filmlerdir. Kadıköy'de oynanan bir Galatasaray derbisi için ülkemize gelen, belgesel çeken ve Fenerbahçe tribünün misafir olan Danny Dyer filmin başrollerinden biridir. Bi de Tamer Hassan vakası vardır tabii bu filmde.

Purely Better: (Yönetmen: Mark Herman) "Bundan İyisi Can Sağlığı" adıyla çevrilmiş bu film, Alan Shearer için izlense kâfidir ( bu da Uçan Hollandalı'dan aparılma bir yorum oldu, ama güzel demiş vesselam)

Victory: (Yönetmen: John Huston) Yazının girizgahında afişi olan film. Bu film Türkçe'ye neden "Zafere Kaçış" olarak çevrilmiş derseniz, o da filmin Birleşik Krallık topraklarında "Escape To Victory" ismiyle sunulmasından kaynaklanmakta.. Pele arz-ı endam ediyor filmde bildiğiniz üzere.. ve tabii ki Slyvester Stallone (İtalyan Aygırı) ile Michael Caine abimiz de başrollerde..

Mean Machine: (Yönetmen: barry Skolnick) Türkçe'ye "Sıradışı Sanıklar" tercümesiyle el sallayan bu film neden izlenir? Vinnie Jones vardır.. Bi de Guy Ritchie de yapımcı listesinden bize göz kırpmaktadır.

The Match: (Yönetmen: Mick Davis) 1999 yapımı bu film romantik komedi dediğimiz türden. Konusu ise şöyle; iki İskoç bar takımı kendi aralarında bir maç yaparlar..kazanan diğer takımın barını alacaktır. Arada aşk-meşk davaları da cabası.

Historias de fútbol: (Yönetmen: Andres Wood) 1997 yapımı olan bu filmin konusu içinde futbol geçen üç ayrı hikayeden oluşur.

Hotshot: (Yönetmen: Rick King) Konu basit.. Amerikalı bir futbolcu Pele gibi olmaya çalışmaktadır.

Dar Alanda Kısa Paslaşmalar: (Yönetmen Serdar Akar) Filmi anlatmaya gerek var mı? "Hayat futbola fena halde benzer.."

Go Now: (Yönetmen: Michael Winterbottom) Aşık olduğu kadınla birlikte yaşayan, bir İskoç futbolcu ciddi bir hastalığa yakalanmıştır. Bu hastalık onun hem futbolunu hem de aşk hayatını etkilkeyecektir.. dann... (hep böyle film tanıtım yazıları yazmak istemişimdir..güzel oldu mu?)

Phörpa: (Yönetmen: Khyentse Norbu) 1999 yapımı olan bu film, Tibetli rahipler ve futbol konusunu işliyor.

Gol Kralı: (Yönetmen: Kartal Tibet) Uçan Hollandalı filmin izlenmesi için gerekli olan sebepleri sayarken şöyle demişti, "Birincisinde, kornerde defans oyuncusu nasıl itinayla ekarte edilir, ikincisinde; üst direğe oturularak nasıl auta giden top kurtarılır öğrenebilmek için."

Doğru söze ne denir? Kemal Sunal'ın takım değiştirirken verdiği demeçler unutulmaz..

Ya ya ya Şa şa şa: (Yönetmen: Ümit Efekan) İlyas Salman'ın nadir sevdiğim filmlerindendir.. Bir Kapıcı çocuğunun Fenerbahçe'de futbolculuğa kadar yükselen çizgisinin, birden dibe vuruşunu çok güzel resmeder..Andadolu'dan İstanbul'a büyük ümitlerle gelen, ama bir şey veremeden gerisin geriye dönen her topçu bize bu filmi hatırlatır..

Gmar Gavi'a: (Yönetmen: Eran Riklis) Film, İsrailli bir askerle tutsak aldığı Lübnanlılar arasında futbol sayesinde kurulan gönül köprüsünü konu alıyor.

Die Angst Des Tormanns Beim Elfmeter: (Yönetmen: Wim Wenders) Oldukça garip bir filmdir. Bir yerlerden temin edin ve kesinlikle izleyin. Peter Handke'nin eserinden uyarlamadır..

The Fix: (Yönetmen: Paul Greengrass) 60’lı yılların başında Sheffield Wednesday’li oyuncuların karıştığı şike skandalını konu alan bir TV filmidir.

Goal: (Yönetmen: Danny Cannon) Santiago Munez isimli kahramanımızın hikayesini bilmeyen yoktur herhalde.. Zidane, Beckham, Raul gibi isimler var filmde.

Goal II: Living the Dream: (Yönetmen: Jaume Collet-Sera) Santiago Munez'in hikayesini izlemeye devam. Santiago İngiltere'den İspanya'ya gelir bu filmde..

Gregory's Girl: (Yönetmen: Bill Forsyth) Filmin oyuncularından Dee Hepburn'ün futbol yeteneklerini geliştirmek için Patrick Thistle futbol takımıyla antremanlara çıktığını biliyor muydunuz?

Ha-Shehuna Shelanu: (Yönetmen: Uri Zohar) Zohar'ın filminin konusu, ergenliğe girmiş gençlerin tutucu aileleri, yozlaşmış klüp başkanlarıyla alakalı.. (itiraf ediyorum, bu filmi izlemedim..arkadaş tavsiyesiyle yazdım listeye)

The Arsenal Stadium Mystery: (Yönetmen: Thorold Dickinson) 1940 yapımı bu film. İzleyeni çıkmadı aramızda.. Sadece adını biliyoruz, bir de konusunu.. Truvalılar adında amatör bir takımın yıldız oyuncusu Arsenal ile evsizlere yardım amaçlı yapılan maçta aniden yere yığılıp hayatını kaybeder. Cinayeti çözmek için görevlendirilen müfettiş Slade önce Arsenal stadının sırrını öğrenmelidir.

Manchester United Ruined My Life: (Yönetmen: Mark Brozel) Boşu boşuna Imdb'ye bakmayın. Bulamazsınız orada bu filmi.. İsmi bi nevi "gençliğimin katilisin" hikayesidir izlenimi uyandırsa da, konusu 1950'lerin Manchester'ında yaşayan bir Yahudi çocuğun yaşadıklarını anlatır.. Bol bol futbol sosu var tabii filmde..

Cup Fever: (Yönetmen: David Bracknell) Futbolun beşiği İngiltere olunca, futbol filmlerinin konusu da ağırlıklı olarak İngiliz futbol oluyor.. Bu çocuk filminde Busby, Best ve Charlton gibi İngiliz futbolunun ünlü simaları var.

Dias de Futbol: (Yönetmen: David Serrano) Hoş bir komedidir.. Konusu, eski bir mahkumun rehabilitasyon amacıyla yerel ligde oynayan bir takıma katılmasıdır.

The Game of Their Lives: (Yönetmen: David Anspaugh) 1950 Dünya Kupası’nda İngiltere’yi 1-0 yenen ABD ulusal takımının hikayesini ele alıyor.. Özenmemek mümkün değil bu arada.. Biz gol dahi atamadık İngilizlere..

Hooligans - Kato ta heria ap' ta niata! : (Yönetmen: Kostas Karagiannis) Komşudan bir çalışma.. Konusu, holigan bir genç karıştığı bir kavgada belkemiğini kırmıştır. Olayı araştıran babası neo-faşist bir grubun futbolu kullanarak ülke yönetimin ele geçirmeye çalıştıklarını farkeder.

Fimpen: (Yönetmen: Bo Widerberg) Biraz da Kuzeylilerden bahsetmek lazım. Futbolu çok seven, ve ulusal takıma maskot seçilen bir çocuğun hikayesi. Filmde gerçek futbolcular var ayrıca..

Íslenski draumurinn: (Yönetmen: Robert I. Duoglas) Bu kez bir İzlanda filmi..hayatım futbol diyenlerin hikayesi.. Futbol tuttkunu bir işadamının gerçeklikle bağlarını yitirmesi konusu işleniyor..

il Presidente del Borgorosso Football Club:
(Yönetmen: Luigi Filippo D'Amico) İtalyan işi komedi..

Joyeux Noël: (Yönetmen: Christian Carion) Futbolun her koşulda oynanabileceğini gösteren bir Fransız filmi.. 1914 yılında Noel zamanı yaşanan kısa süreli ateşkesi konu alan filmde cephede oynanan futbol maçları var..

O Leao da Estrela: (Yönetmen: Arthur Duarte) 1947 yapımı olan bu filmi izleyemedik ama konusu ilgimizi çekti valla.. Fanatik Sporting Lizbon taraftarı olan bir aile kızlarının düğünü için kuzeye, fanatik Porto taraftarı olan damadın ailesini ziyarete giderler. Bize de bir yerlerden bu filmi bulmak ve izlemek düşer..

Aşk Tutulması: (Yönetmen: Murat Şeker) Fanatik Fenerbahçeli bir yönetmenin yönettiği, ve yine fanatik Fenerbahçeli bir başrol oyuncusunun oynadığı (Tolgahan Sayışman), ve hala sinemalarda gösterilen bir filmdir bu malumunuz.. Fenerbahçeli olmanıza gerek yok.. Güzel bir romantik komedi izlemek isteyenler, ve futbolu hayatında önemli bir yere koyanlar kesinlikle izlemeli..

"Seni Fenerbahçe gibi sevdim, karşılıksız ve çıkarsız.."


Offside: (Yönetmen: Jafar Panahi) İran’da kadınların Bahreyn ile oynanacak olan Dünya Kupası eleme maçını izlemek için kanunla girdikleri mücadeleyi konu alan bir komedi filmi..

Régi Idök Focija: (Yönetmen: Pal Sandor) Yine öneri üzerine listeye aldığımız bir film.. Takımı için her şeyini feda etmeye hazır bir taraftarın portresini anlatan bir Macar filmi..

Vratar: (Yönetmen: Semyon Timoschenko) 1936 yapımlı bu filmde, Grigori Pluzhnik sokakta meyve satarken arabasından düşen bir karpuzu yakalar ve bunu gören SSCB ulusal takımı teknik direktörü tarafından takımın kalesine geçirilir. İlk maçında bir Bask takımına karşı oynayacaktır. (nedense filmin konusu pek tanıdık geldi..)

Das Wunder von Bern: (Yönetmen: Sönke Wortmann) II. Dünya Savaşı’dan SSCB sınırları içinde unutulan bir baba, Almanya ulusal takımı 1954 zaferini yaşarken ülkesine geri döner. Kaçırılmaması gereken, izlenilesi bir film daha.. (tabii benim gibi altyazısız izlemeyin, ikinci kez izleme derdiyle uğraşmayın)

She's The Man: (Andy Fickman) Türkçe'ye "Seksi Futbolcu" diye çevrilmişti sanırım.. Erkek kılığına giren, ve kendini futbol yeteneğiyle erkeklere kanıtlama derdine düşen bir kızcağızın hikayesi..

Det Forbudte Landshold: (Yönetmen: Rasmus Dinesen) Biraz da belgesel niteliğindeki çalışmalardan bahsedelim.. Tibet’in ilk “uluslararası” müsabakasını (Grönland’a karşı) konu alan politik bir belgesel.

Beyond the Promised Land: (Yönetmen:Bob Potter) Yine bir M.United filmi.. Üçlemenin bir parçası.. Roy Keane'in sayko halleri için izlenebilir..

Maradona by Kusturica: (Yönetmen: Emir Kusturica) Başarılı bir yönetmenden, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük futbolcusuyla ilgili bir belgesel..


Zidane, Un Portrait du 21e Siècle: (Yönetmen: Douglas Gordon ve Philippe Parreno) Dünyanın gelmiş geçmiş en iyi futbolcularından olan Zidane'la ilgili bir belgesel filmdir, adından da anlaşılacağa üzere.. Real Madrid ve Villareal takımları arasında oynanan maçta tüm kameralar sadece Zidane’ı takip eder.. Kaçırılmaması gereken bir çalışma..

Eski Açık Sarı Desene: (Yönetmen: Ömer Ali Kazma) Galatasaray futbol takımının yer aldığı bir belgesel film..

Asi Ruh Çarşı: (Yönetmen: Ersin Kana) Adından da anlaşılacağı üzere Çarşı grubunu anlatıyor..

The Other Final: (Yönetmen: Johan Kramer) Dünya sıralamasının en alt sırasındaki iki takımı olan Butan ve Montserrat, 2002 Dünya Kupası finali oynanırken karşılaşırlar ve bu da filmin konusu olur..

Real, La Película: (Yönetmen: Borja Manso, Eloy Gonzalez ve Goyo Villasevil) Real Madrid'in 100.yıl filmi..


Takım Böyle Tutulur: (Yönetmen:Paul Okan ve Andreas Treske) Biraz da tuttuğum takımla ilgili çalışmalardan bahsedeyim..Fenerbahçe taraftarlarının tutkusunu anlatmaya çalışmış bir filmdir bu.. Kişisel fikrim vasat bir çalışma olduğu yönünde..yine de futbol ve tribün konulu bir çalışma olduğu için emeği geçenlere teşekkür etmek lazım..

Kuruluştan Kurtuluşa Fenerbahçe: (Yönetmen: Tolga Örnek) Fenerbahçe Spor Kulübü` nün 1907 - 1923 yılları arasındaki tarihini inceleyen ve kulüp sevgisinin vatan sevgisiyle örtüştüğü döneme ışık tutan bir belgesel filmi.

Bahçedeki Fener: (Yönetmen:Can Dündar) Can Dündar imzalı bir çalışma, bir de Fenerbahçe hakkında.. Daha ne isteyebilirsiniz ki?


Fenerbahçe Bir Tutkunun Tarihi: (Mehmet Çelebi) “Bir Tutkunun Tarihi”, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün ilklerini, dönüm noktalarını, zor günlerini, zaferlerini, kısacası acısıyla, tatlısıyla 100 yıllık tarihini anlatmaktadır. Her Fenerbahçelinin arşivinde mutlak bulunması gereken bir eser..

***

Yazının başlarında da belirttiğim gibi, unuttuğum filmler, çalışmalar olmuştur..Bu bakımdan kusurumuz affola diyorum.. Sürekli ihtiyaç duyulan/duyduğumuz "futbolla ilgili filmler" konusuyla ilgili bir rehber olmasını ümit ettiğim bir araştırma yazısı oldu.. Birçok kaynaktan faydalandık.. Hem onlara, hem de mail gönderip "şu filmden de bahseder misin?" diyen tüm dostlara teşekkür ederim..

arielortega'dan aldık listeyi. Şöyle bi' bakınca daha bi' ton film var izlenicek.